GÜVENLİ PAYLAŞIM FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

GÜVENLİ PAYLAŞIM FORUM

        GÜVENLİ PAYLAŞIM FORUMHoşgeldin,
son ziyaretiniz: Gerçekleşmiştir
Mesaj Sayınız: 0

 
AnasayfaAnasayfa  PORTALPORTAL  DONATE  Latest imagesLatest images  BUGÜNKİ MESAJLAR  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
En iyi yollayıcılar
sadık özdoğan (872)
savaşlar ve zaferler I_vote_lcapsavaşlar ve zaferler I_voting_barsavaşlar ve zaferler Vote_rcap 
oğuzhan (838)
savaşlar ve zaferler I_vote_lcapsavaşlar ve zaferler I_voting_barsavaşlar ve zaferler Vote_rcap 
Admin (368)
savaşlar ve zaferler I_vote_lcapsavaşlar ve zaferler I_voting_barsavaşlar ve zaferler Vote_rcap 
burak (213)
savaşlar ve zaferler I_vote_lcapsavaşlar ve zaferler I_voting_barsavaşlar ve zaferler Vote_rcap 
cengizci-06 (174)
savaşlar ve zaferler I_vote_lcapsavaşlar ve zaferler I_voting_barsavaşlar ve zaferler Vote_rcap 
bilge (47)
savaşlar ve zaferler I_vote_lcapsavaşlar ve zaferler I_voting_barsavaşlar ve zaferler Vote_rcap 
osman (44)
savaşlar ve zaferler I_vote_lcapsavaşlar ve zaferler I_voting_barsavaşlar ve zaferler Vote_rcap 
Berk Lakot (31)
savaşlar ve zaferler I_vote_lcapsavaşlar ve zaferler I_voting_barsavaşlar ve zaferler Vote_rcap 
dj_akin_61 (29)
savaşlar ve zaferler I_vote_lcapsavaşlar ve zaferler I_voting_barsavaşlar ve zaferler Vote_rcap 
arif (26)
savaşlar ve zaferler I_vote_lcapsavaşlar ve zaferler I_voting_barsavaşlar ve zaferler Vote_rcap 
En son konular
» ORHAN ESEN 11 ALBÜM
savaşlar ve zaferler EmptyCuma Nis. 26, 2013 2:34 pm tarafından delibatak

» FERDİ GÜRSES SENİDE Mİ KAYIP ETTİM - YALANCI
savaşlar ve zaferler EmptyC.tesi Mart 02, 2013 12:58 pm tarafından malic

» netokur ve gvz katılımsız
savaşlar ve zaferler EmptySalı Ara. 04, 2012 10:37 pm tarafından cascadeferhat

» talks - 4 full indir
savaşlar ve zaferler EmptySalı Ağus. 07, 2012 5:09 pm tarafından roseela

» jaws 12 64 bit ingilizce indir
savaşlar ve zaferler EmptySalı Mayıs 15, 2012 8:25 pm tarafından volkansa1981

»  Dikte Genel Profesyonel indir
savaşlar ve zaferler EmptyPtsi Mart 28, 2011 3:49 pm tarafından mcprotez

» Top speed için yeni araba"
savaşlar ve zaferler EmptyPaz Mart 27, 2011 12:45 am tarafından burak

» Shooting range
savaşlar ve zaferler EmptyÇarş. Mart 23, 2011 6:50 pm tarafından burak

» e-speak yeni versiyon
savaşlar ve zaferler EmptyPaz Mart 20, 2011 7:58 pm tarafından burak


 

 savaşlar ve zaferler

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
sadık özdoğan
Moderatör
Moderatör



ÜYELİK TARİHİ : 12/09/09
YER : ANKARA
Yaş : 33
MESAJLAR : 872
Rep Gücü : 22
Tecrübe Puan'ı : 2546
Doğum tarihi : 10/04/91
RUH HALİ : SAKİN
Hangi Takımlı : galata saray
İş/Hobiler : bilgisayarla ilgilenmek, şiir yazmak.
Erkek Lakap : efsane
Hakkımda : ben sadık özdoğan: lise 3 öğrencisiyim 18 yaşındayım.

savaşlar ve zaferler Empty
MesajKonu: savaşlar ve zaferler   savaşlar ve zaferler EmptyÇarş. Şub. 16, 2011 1:40 pm

Milli Mücadele Yılları 3





SAVAŞLAR ve ZAFERLER





DOĞU CEPHESİ


Ermeni Devleti, Rusya'da Çarlık sisteminin yıkılıp yerine
Sosyalist bir devlet kurulması üzerine 1918'de ortaya çıktı. Taşnak Partisi
tarafından idare


ediliyordu. Ermeniler, sınırlarımıza saldırıyor, Müslüman
halka aşırı zulüm, haksızlık ve katliam yapıyordu. Bunun üzerine, TBMM
Ermenilere karşı askeri


harekete geçilmesine karar verdi.


Türkiye Büyük Millet Meclisi, İcra Heyeti'ne (Bakanlar
Kuruluna) mütareke hükümlerine uyularak boşaltılan, "Elviye-i Selâse"
(doğuda bulunan 3 ilimiz)


Kars, Artvin ve Ardahan'ın tekrar geri alınması için
gereğinin yapılması yolunda ayrıca yetki vermişti. Doğu Cephesi Komutanı Kâzım
Karabekir Paşa 30 Mayıs


ve 4 Haziran 1920 tarihinde Doğu'daki durum hakkında hükümete
rapor verdi. Bu raporda; "Ermenilerin ilk fırsatta Erzurum'u dahi ellerine
geçirmek için


teşebbüslerde bulunacakları, Ermeni ordusuna karşı hâkim ve
müsait bir vaziyet almanın zorunluluğu, Brest Litovsk ve Batum Antlaşması ile
Türkiye'ye bırakılan


Elviye-i Selâse'yi işgal etmek üzere harekete geçmenin
gerekliliği" açıklanmış ve hükümetçe de bu durum uygun görülmüştü.





Taarruz için 7 Haziran'da emir verildi. Ancak, Sovyet
Dışişleri Bakanının Ermenistan, İran ve Türkiye sınırlarının belirlenmesinde,
Rus Sovyet Hükümeti'nin


arabuluculuğu ile meselenin siyasi yollardan halledilmesinin
mümkün olduğunu bildirmesi üzerine, ordunun taarruzu geciktirilmişti.





Bu arada Ermenilerin, Türk topraklarına ve halkına karşı
tecavüzü, Oltu'yu işgal etmeleri ve Gürcülerin de 25 Temmuz'da Artvin'i
almaları üzerine, 28 Eylül


1920'de ordumuz taarruza geçti. 29 Eylül'de Sarıkamış, 30
Ekim'de Kars (15. Kolordu Kafkas Tümeni Komutanı Albay Halit Bey (Karsıalan)
yönetiminde), 7


Kasım'da Gümrü geri alındı. Kesin barış antlaşması 2-3
Aralık gecesi imzalandı. Gümrü Barış Antlaşması, TBMM Hükümetinin imzaladığı
ilk antlaşmaydı ve


Misak-ı Milli'nin Doğu sınırlarını da kısmen belirliyordu


TRAKYA CEPHESİ


Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra; Edirne-İstanbul
demiryolunu kontrol etmek üzere bir Fransız alayı Trakya'ya yerleşmiş
bulunuyordu. Fransız Generali


Franchet D'Esperey ile Yunanistan Başbakanı Venizelos
arasında imzalanan antlaşma ile Kuleliburgaz-Hadımköy hattı Yunan Ordusunun
işgaline terk edilmişti.





Bu gelişmeler karşısında, I. Kolordu Komutanı Cafer Tayyar
Eğilmez Paşa, Mustafa Kemal Paşa'nın 9 Ocak 1920 tarih ve 55 sayılı emrine
uyarak bütün Edirne


vilayetinde sıkıyönetim ve seferberlik ilan etti. Diğer
taraftan Trakya-Paşaeli Müdafaa Heyet-i Osmaniyesi, 31 Mart 1920'de Lüleburgaz'da
yaptığı ilk kongresinde


dış tecavüzler ve iç ayaklanmalar karşısında her türlü
tedbir alma yetkisini kolordu komutanına ve merkez heyetine vermeyi
kararlaştırdı.





San Remo Konferansı'nda, İtilaf Devletleri Edirne ile
birlikte Doğu Trakya'yı da Yunanistan'a bırakmayı kararlaştırdılar.





9 Mayıs 1920'de Edirne'de toplanan Trakya Paşaeli Müdafaa
Heyet-i Osmaniyesi, 2'nci kongresinde Edirne ve Doğu Trakya'nın Yunanistan'a
bırakılmasını kesinlikle


reddetti ve ülke topraklarının savunulmasını kararlaştırdı.
Bu amaçla, yerli halktan asker toplamayı ve silahlı savunma tedbirleri almayı
kararlaştırdı.


Ayrıca, Cemiyet programını değiştirmekle birlikte ismini de
Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti haline getirerek, Anadolu ve Rumeli
Müdafaa-i Hukuk


Cemiyeti'nin şubesi olmuştu.





Sevr Antlaşması'nın imzalanmasını kolaylaştırmak, Osmanlı
İmparatorluğu'na fiilen olduğu kadar hukuken de son vermek amacı ile İtilaf
Devletlerinin de


teşviki ile Yunan Ordusu bir taraftan Anadolu'da bir
taraftan da Trakya'da harekete geçti. 20 Temmuz 1920'de başlayan Yunan Taarruzu
sonunda Edirne 24


Temmuz 1920'de düştü. Sevr Antlaşmasının imzalanmasını takip
eden günlerde Yunan Hükümeti kendi meclislerinden geçirdikleri bir kanunla Doğu
ve Batı Trakya'yı


bir genel valilik halinde Yunanistan'a kattığını ilan etti.
Yunanlılar tarafından Edirne ve Doğu Trakya'nın ilhakına rağmen, Trakya'da
işgale karşı silahlı


mücadele devam etmiştir.





Anadolu'da kazanılan büyük zafer ve orduların Boğazları
geçerek Trakya'yı kurtarmak için harekete geçmeleri kararı karşısında,
Boğazlarda bulunan İtilaf


Devletleri ateşkes anlayışı içinde olmuşlardır. 15 Ekim
1922'de yürürlüğe giren Mudanya Ateşkes Antlaşması ile Doğu Trakya, Yunan
kuvvetleri tarafından


boşaltıldı. 25 Kasım 1922'de Edirne Valiliğine tayin edilen
Şakir Bey (Kesebir), Türk yönetimini yeniden kurmuştur. Lozan Konferansı
sonunda, Yunanlıların


Anadolu'da yakıp yıktıklarına karşılık, savaş tazimanatı
olarak Karaağaç ve Bosnaköy Köprübaşlarının da Anavatana katılması
kararlaştırılmıştır.


GÜNEY CEPHESİ


Mondros Ateşkes Antlaşması'nın, İtilaf Devletleri tarafından
tek taraflı, haksız ve yanlış bir şekilde uygulanışı çerçevesinde Güney
Anadolu'nun işgali,


bu bölgede milli mücadele cephelerinin kurulmasına ve düşman
saldırısına karşı direnmeye sebep olmuştu.


Fransızların Adana'yı, İngilizlerin ve Fransızların
beraberce Urfa, Maraş ve Antep'i işgal etmeleri halk arasında korku, nefret ve
endişe oluşturmuştu.


Fransızların, Ermenilerle işbirliği yaparak sömürge yönetimi
usullerini burada uygulamaları, yer yer bölgesel savunma tertiplerinin
alınmasına ve milli


kuvvetlerin kurulup teşkilatlanmasına etken oldu.


URFA CEPHESİ





Diğer Güney illeri gibi, Urfa'da önce İngilizlerin sonra da
30 Ekim 1919'da Fransızların işgaline maruz kaldı. Fransızlar, Urfa'da da
Ermenilerle işbirliği


yaparak, Urfalıların can ve mal güvenliklerini ihlal
ettiler. Fransız işgaline karşı 9-10 Şubat 1920 tarihinde yapılan, Urfa ve
Havalisi Kuvayı Milliye


Komutanı "Namık" takma adlı Yzb.Ali Saip Bey
(Ursavaş)'in komutasındaki 3000 kişilik, baskınla Urfa kısmen kurtarıldı.
Karargah binasındaki Fransız bayrağı


yerine Türk bayrağı çekildi. Uzun ve çetin mücadeleler
sonucu, Fransız askeri birlikleri, 11 Nisan 1920 günü Urfa'yı boşalttı. Urfa da
tek başına istilacı


bir devlete karşı savaşmış ve zafer kazanmıştır. Böylece,
Şanlıurfa olmuştur.


ANTEP CEPHESİ


Önce İngilizler, sonra Fransızlar tarafından, Mondros
Ateşkes Antlaşması hükümlerine aykırı olarak işgal edilen Antep, yabancı
işgaline boyun eğmedi ve


direndi. Fransızlar, Antep'te bir Ermeni fırkası kurarak,
yerli Ermeni azınlığı ile birlikte Anteplileri sindirmeye çalıştı. Halkı korku
ve endişeye sürüklediler.


Annesini saldırıya karşı savunmaya çalışan 12 yaşındaki bir
çocuğu (Şehit Kamil) öldürdüler. Bütün bunların üzerine Antepliler de
teşkilatlandı. Kılıç


Ali Bey komutasındaki Kuvay-ı Milliye birlikleri de başarılı
direnişler ve mücadelelerde bulundu. Antep, önce 3 ve 18 Şubat 1920
tarihlerinde ilerleyen


iki Fransız taburuna karşı direndi. Daha sonra, Mart 1920
sonunda takviyeli Fransız birliklerine karşı çetin bir güç ve azimle savaştı.
Fransız birliklerine


karşı kahramanca savaşan ve milli bir sembol olan Şahin
takma adıyla Teğmen Sait Bey'in şehit düşmesi, Fransızlara karşı direnişi daha
çok artırdı. 1 Nisan


1920'de de bütün şehir Fransızlara karşı ayaklandı. 10 ay 9
gün düşmana karşı en kötü imkanlarla yiğitçe ve mertçe savaşan Antep, 9 Şubat
1921 de teslim


olmakla beraber, Türk tarihine kahramanlar diyarı olarak
"Gazi" ünvanını alarak geçti. Gaziantep, 6000 evladını savaşarak şehit
verdikten, binlerce yaralı


ve sakat bıraktıktan sonra, sırf açlık yüzünden (ekmek
yerine acı zerdali çekirdeğini yiyerek) kapılarını düşmana açmak zorunda kaldı


MARAŞ CEPHESİ


Çukurova, Antep ve Urfa'yı işgal ettikleri gibi, Maraş'ı da
ele geçiren Fransızlar, burada da Ermenilerle işbirliği yaptılar. Tarihi Maraş
Kalesine Türk


bayrağı yerine Fransız bayrağının asılması, Maraşlıları
harekete geçirdi ve olay milli onuru zedeleyici bir durum olarak
değerlendirilmişti. Fransız işgaline


karşı, bir camide vazeden "Sütçü İmam" Şeyh Ali
Sezai (Kurtaran) Efendi, halka "Kalelerinde hür bayrağı dalgalanmayan,
esir bir memlekette, Cuma namazı


kılınmaz" diyerek Maraşlıları coşturdu. Maraş, çocuğu,
genci, ihtiyarı, erkeği ve kadını ile beraber tarihi kaleye yönelerek, Fransız
bayrağını indirip,


yerine Türk bayrağını çekmiştir. Fransızlara karşı yapılan
kanlı mücadele, 11 Şubat 1920'de Fransızların bozguna uğramaları ve Maraş'tan
çekilmeleri ile


son buldu. Maraşlıların, gösterdikleri kahramanlık, şehrin
adının da Kahramanmaraş olarak değişikliğini gerekli kılmıştır. Ayrıca Maraş
şehri TBMM hükümetince


İstiklal Madalyası ve Beratına layık görüldü.


ÇUKUROVA CEPHESİ


Kilikya adı ile andıkları Çukurova'yı sömürge haline
getirmek için Fransızların çabaları, daha ilk işgal anından itibaren
Çukurovalıların protestosu ile


karşılanmıştır. "Feryatname" adlı vesika ile
kamuoyuna duyurulmuştu. Fransız idarecilerinin, Ermeni komitecilerine alet
olması, hatta Fransız Valisi Bremond'dan


cesaret almaları ve teşvik görmeleri Ermeni Fedailerini
yağmacılık ve katliama da yönlendirmişti. Fransız ve Ermenilerin insanlık dışı
hareketleri, milli


kuvvetleri teşkilat kurarak, çete savaşı yolu ile karşı
koymaya yöneltti. Aralarında Zamir Damir Arıkoğlu'nun da bulunduğu
Çukurovalılar Toroslarda ve


Çukurova'da yer yer direnişler, yiğitçe çarpışmalar
yaptılar. I.Kavaklıhan, Aflak, II.Kavaklıhan, Yarbaşı, Hinnepli, Taşçı, Mercin
Büyük Fadıl savaşları


ve Kar Boğazı Baskını Fransızları yirmi günlük ateşkes
Antlaşmasına ve daha sonra da Ankara Antlaşması'nı imzalamaya zorladı.
Antlaşmanın imzalanması Çukurova'nın


kurtuluşunu sağladı.


İNÖNÜ SAVAŞLARI


I.İNÖNÜ SAVAŞI


Yunanlılar, Bursa ve Uşak mıntıkalarından Eskişehir ve Afyon
istikametlerinde 6 Ocak 1921'de ileri harekata geçtiler. Yunan harekatı üç
koldan ilerleyerek


İnönü önünde birleşiyordu. Yunanlılar, 3 günlük yürüyüşten
sonra 9 Ocak günü İnönü mevzilerinin önüne gelmişlerdi. Asıl savaş 10 Ocak günü
sabah saat 6.30'da


Yunanlıların taarruza geçmesi ile başladı. Saldırısı kırılan
düşmana karşı savaş 10 Ocak 1921'de kazanıldı.





Savaşın İnönü bölgesinde yapılması bir tesadüf değildi.
İnönü savaşlarının zamanını Yunanlılar, fakat savaş alanını Türkler
seçmişlerdi. Türk ordusunun


savunma planına göre, Bursa ve Kocaeli yönünden gelecek bir
düşman taarruzu İnönü'de karşılanacaktı. 11 Ocak 1921'de o güne kadar fazla
kayıp vermiş ve


çok hırpalanmış olan düşman, daha fazla ilerlemeye
kendisinde kudret göremeyerek, tekrar Bursa civarındaki eski mevzilerine
çekilmek zorunda kaldı. Böylece


dinamik bir sevk ve idare sistemiyle düşmanın iki misli
kuvvetlerine karşı, zayıf kuvvetlerle yoğun bir savunma yapılmış ve düşman
ordusu üç gün içinde


yenilerek geri çekilmeye mecbur bırakılmıştır.





I. İnönü Zaferi sonunda Albay İsmet Bey,1 Mart 1921'de
generalliğe yükseltildi. Kazanılan bu zaferin tarihi önemi, Batı Cephesi'nde
kazanılan ilk zafer


oluşu ve Sevr tatbikçilerine milli teşkilatın ne demek
olduğunu göstermesidir. I. İnönü Savaşıyla Kuva-yı Milliye devri son bulmuş,
Büyük Millet Meclisi


Hükümeti'nin ve ordusunun içerde ve dışarıda itibarı birden
yükselmiş, ordunun ve Meclis'in otoritesi artmıştır.





II. İNÖNÜ SAVAŞI





Londra Konferansı'nın bir sonuç vermemesi, Sevr projesini
uygulamak için İtilaf Devletlerini yeni bir çabaya yöneltmiş ve bu amaçla Yunan
işgal ordusunu


savaşa teşvik etmişlerdi. Bundan faydalanan Yunanlılar, 23
Mart 1921'de Bursa'dan İnönü istikametine ilerlemeye başladılar. Türk ordusunun
yüksek azim


ve imanla savaşması, 31 Mart 1921 akş¤¤¤¤¤ kadar süren kanlı
çarpışmalar sonunda düşmanı İnönü'de ikinci defa perişan etti. Yaptıkları iki
saldırının da


püskürtülmesi üzerine Yunan kuvvetleri, 31 Mart gecesinden
itibaren çıkış mevzilerine çekilmeye başladılar, çekilen düşman, süvari
birliklerimizle izlenmiş


ve düşmana çekilirken de kayıplar verdirilmiştir.





Fevzi Paşanın (Çakmak) Mecliste bu savaştan bahsederken
söylediklerinden anlaşıldığına göre, Yunan ordusunun amacı mutlaka yenmekti.
Başkumandanları Papulas,


bu sebeple Karaköy'e gelmiş ve alaylarını bizzat birbiri
ardınca savaşa sokmuştur. Düşman bir taraftan kesin olarak Türk ordusunu yenmek
ve dört beş günde


Eskişehir'e, bir ayda da Ankara'ya gelerek Sevr
Antlaşması'nı kabul ettirmek amacındaydı. Düşmanın hareketlerinden amacını
anlayan kumandanlık, lazım gelen


önlemleri almıştı. İsmet Paşa bir taraftan da düşmana umduğu
yerde değil, bizim istediğimiz yerde savaşı yaptırmak suretiyle, düşmanın savaş
planını başarısızlığa


uğratmıştır. Milli Kurtuluş Savaşı'nda bu zafer, Mustafa
Kemal'in güzel ifadesiyle, milletin "maküs talihini" (tersine dönmüş
talihini) de yenen bir zafer


olmuştu.


KÜTAHYA - ESKİŞEHİR SAVAŞLARI


İnönü Savaşları'nda savunma taktiği uygulamak zorunda kalan
Türk Ordusu, Aslıhanlar- Dumlupınar çarpışmalarında ise henüz saldırı gücü
olmadığını göstermişti.


Bu durumdan yararlanmayı düşünen Yunan Genelkurmayı yeni bir
plan hazırladı. Daha güçlü birliklerle, İnönü, Eskişehir, Afyon ve Kütahya
arasındaki çizgide


bulunan mevzilerimize yüklenerek buraları işgal etmek ve
gerekirse Ankara'ya kadar ilerlemek düşüncesindeydiler. Yunanlılar bu amaçla,
yeni birliklerle


iyice güçlendiler ve 10 Temmuz'dan itibaren saldırıya
geçtiler. Zayıf birliklerle tutulan Kütahya güneyine yüklendikten sonra, cephe
boyunca ilerlemeye


başladılar. 20 Temmuz'a kadar yaptıkları saldırılarla
kuvvetlerimizi geri çekilmeye zorladılar. Cephe durumu ile ilgilenen Mustafa
Kemal Paşa, kuvvetlerimizin


Sakarya'nın doğusuna kadar çekilmesini gerekli gördü.
Böylece zaman kazanılacaktı. Bu plan uygulanırken, 21 Temmuz'da tekrar
saldırıya geçen Yunan kuvvetleri,


büyük fedakarlıklarla yavaşlatıldı ve 25 Temmuz'da
Sakarya'nın karşı kıyısına geçildi.


Bu savaşlar sonucunda Eskişehir, Kütahya, Afyon gibi büyük
stratejik merkezler elden çıktı. Savaş gücü azaldı ve yurtta büyük bir hayal
kırıklığı belirdi.


TBMM'de moral bozukluğu başladı ve sert tartışmalar oldu.
Aslında, Yunan kuvvetleri büyük ateş ve silah üstünlüklerine rağmen, ordumuzu
yok edememişlerdi.


Ordumuz, Sakarya'nın doğusunda, güvenlik altındaydı. Buna
rağmen savaşın kaybedilmesi cephe gerisinde büyük bir felaket haberi gibi etki
yapmıştı.


SAKARYA MEYDAN SAVAŞI


İnönü'de ikinci kez yenilen Yunanlılar, ordularını
güçlendirmek amacıyla kuvvetlerini artırmışlardı. Türk Ordusu ise henüz
hazırlıklarını tamamlayamamış,


yurdun bütün kaynaklarından faydalanma imkanını bulamamıştı.
Ancak II. İnönü Savaşından sonra, Güney Cephesi kaldırılmış, Güney ve Batı
cepheleri birleştirilmişti.


Böylece Batı Cephesinde daha fazla kuvvet toplamak imkanı
sağlanmıştı.


Yunanlılar, 10 Temmuz 1921'de iki ayrı cepheden taarruza
geçerek Türk Ordusunu yok etmek istediler. Desteklenmiş kuvvetleriyle güçlü bir
şekilde ilerlemeyi


başardılar. Türk Ordusu, zor durumdan kendisini kurtarmak
amacıyla Eskişehir'e kadar çekildi. Mustafa Kemal Paşa, 18 Temmuz 1921'de Batı
Cephesi karargahına


geldi ve durumu yakından görüp inceledi. Ordunun düzenlenip
kuvvetlendirilmesi için, Sakarya'nın doğusuna kadar çekilmesini gerekli gördü.
Bunun üzerine,


Türk Ordusu, 25 Temmuz 1921'de taktik savunma yapmak
amacıyla Sakarya'nın doğusuna çekildi.





Türkiye Büyük Millet Meclisi orduları Sakarya'nın doğusuna
çekilmekle askeri bakımdan büyük bir avantaj elde etti. Türk kuvvetleri için
zor olsa da, Yunanlılar


için daha zor olan bir durum oluşturuldu. Böylece, Türk
kuvvetleri düşmanın gelişen taarruzlarının tehdidinden kurtarılmış, Sakarya'nın
doğusunda yeniden


düzenlenerek savunma gücü artırılmıştı. Yunanlılar ise
mevzilerini genişletmişler, ulaştırma şartları zor bir arazide ilerlemek ve
ikmal yapmak zorunda


kalmışlardı.





Sakarya gerisine çekilme, halkın maneviyatı üzerinde ciddi
bir sarsıntı oluşturmuştu ve Meclis'te de bunun belirtileri ortaya çıkmıştı.
Mustafa Kemal Paşa'nın


muhalifleri; "Ordu nereye gidiyor, millet nereye
***ürülüyor? Bu hareketin elbette bir sorumlusu vardır, o nerededir? Bu çok acı
veren durumun ve yürekler


acısı görünümün gerçek sorumlusunu ordunun başında görmek
isterdik" diyerek Mustafa Kemal Paşaya dil uzatmaya başladılar. Büyük
Millet Meclisi'nde ve dışarıda


son çare ve son tedbir olarak Mustafa Kemal Paşa'nın ordunun
başına geçmesinde fayda umulduğu yolunda bir kanaat oluştu. Bunun üzerine
Mustafa Kemal Paşa,


4 Ağustos 1921'de Büyük Millet Meclisi'ne verdiği bir önerge
ile Başkumandanlığı kabul ettiğini bildirdi ve ancak Meclis'in elindeki
yetkileri de fiilen


kullanmayı talep etti. Bu önerge üzerine Mustafa Kemal
Paşa'nın muhalifleri, kendisine Başkomutan ünvanını ve Meclis'in yetkilerini
kullanmak hakkını önce


vermek istemediler. Ancak ünvan ve yetki, 5 Ağustos 1921
tarihli kanunla tanındı.





Mustafa Kemal Paşa, 12 Ağustos 1921'de Polatlı'daki Cephe
Karargahına giderek ordunun başına geçti. Cephede teftiş yaparken, attan
düşerek birkaç kaburga


kemiği kırıldı. Savaşı cephede yaralı ve kaburga kemiği
sarılı bir şekilde idare etmek zorunda kaldı.





23 Ağustos'ta düşman ordusu ciddi olarak cephemize taarruz
etti. Ordumuz. 100 kilometrelik cephe üzerinde cereyan eden meydan
muharebesinde, düşmanın üstün


kuvvetlerini ilk önce yıpratarak, taarruza devam etmekten
yoksun bir hale getirdi. 23 Ağustos'tan 13 Eylül'e kadar gece gündüz aralıksız
yirmi iki gün


devam eden bu kanlı savaştan sonra, düşman ordusu mağlup ve
perişan bir şekilde cepheyi terketti.





Sakarya Meydan Savaşı sonucu, askeri harekat yön
değiştirmiştir. Sakarya, geri çekilme ve gerilemenin durdurulduğu ileri gidişin
başladığı noktayı oluşturmuştur.


Sakarya Zaferi, bütün memlekette günlerce süren coşkun
sevinç gösterilerine ve heyecanlı kutlamalara vesile oldu. Meclis, 19 Eylül
1921'de kabul edilen


bir kanunla, Türk Milletinin bir şükranı olarak Mustafa
Kemal Paşa'ya Mareşallık rütbesi ve Gazilik ünvanını verdi.





Sakarya Zaferi, dış ilişkilerimizde durumumuzun
düzeltilmesine ve itibarımızın artmasına yardımcı oldu. 9 Haziran 1921'den beri
Ankara'da Fransız temsilcisi


Franklin Bouillon'la görüşmeler yapılmaktaydı. Bu
görüşmeler, Sakarya zaferinden sonra, 20 Ekim 1921'de Ankara'da olumlu bir
şekilde sonuçlanarak, Ankara


İtilafnamesi adıyla tarihe geçen bir antlaşmayla noktalandı.
Sakarya zaferi, askerlik ve politika bakımından da Kurtuluş Mücadelemizin
önemli bir merhalesi


oldu. Yunan ordusunun taarruz kabiliyeti kırıldı.


BÜYÜK TAARRUZ, BAŞKOMUTAN MEYDAN MUHAREBESİ


Sakarya Savaşı'ndan sonra, kamuoyunda ve TBMM'nde taarruz
için sabırsızlık baş göstermişti. Gazi Mustafa Kemal Paşa, 4 Mart 1922'de Büyük
Millet Meclisi'nin


gizli bir toplantısında endişe ve huzursuzluk duyanlara
açıklamalar yapmıştı.


"Ordumuzun kararı, taarruzdur. Fakat bu taarruzu tehir
ediyoruz. Sebebi, hazırlığımızı tamamen bitirmeye biraz daha zaman lazımdır.
Yarım hazırlıkla, yarım


tedbirlerle yapılacak taarruz, hiç taarruz etmemekten çok
daha kötüdür" diyerek bir taraftan zihinlerdeki şüpheyi bertaraf etmeye
çalışırken, diğer taraftan


da orduyu son zaferi sağlayacak bir taarruz için
hazırlıyordu. Haziran 1922 ortalarında, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa,
taarruza geçmek kararını almıştı.


Asıl amaç, yok edici bir meydan savaşı yapmak, düşmanı çabuk
ve kesin bir sonuç alacak şekilde vurmaktı. Mustafa Kemal Paşa, ordu birlikleri
arasında bir


futbol maçı organize edilmesi bahanesiyle ordu komutanlarını
Akşehir'e davet etti. Böylece Yunanlıların ve İşgal Devletlerinin dikkatleri
çekilmeyecekti.


28 Temmuz gecesini, komutanlarla genel taarruz hakkında
konuşarak geçirdi ve gereken direktifleri verdi. Mustafa Kemal Paşa, daha sonra
20 Ağustos 1922'de


Ankara'dan Akşehir'e giderek, 26 Ağustos 1922 Cumartesi
sabahı düşmana taarruz emrini verdi. Çok gizli bir şekilde yürütülen bu
olayları kamuoyundan saklamak


maksadıyla, 21 Ağustos'da Çankaya köşkünde bir çay daveti
verileceği gazete ve ajanslara bildirilmişti.





26 Ağustos sabahı Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yanında
Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa(Çakmak), Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa
(İnönü) ile birlikte


muharebeyi idare etmek üzere Kocatepe'deki yerini aldı.
Büyük taarruz burada başladı. Topçuların sabah saat 4:30'da taciz ateşi ile
başlayan harekat, saat


5:00'de önemli noktalara yoğun topçu ateşi ile devam etti.
Piyadelerimiz, Sabah 6:00'da Tınaztepe'ye hücum mesafesine yaklaşarak, tel
örgüleri aşıp, Yunan


askerini süngü hücumu ile temizledikten sonra, Tınaztepe'yi
ele geçirdiler. Bundan sonra, saat 9:00'da Belentepe, daha sonra
Kalecik-Sivrisi düşmandan


temizlendi. Taarruzun birinci günü, sıklet merkezindeki 1.
Ordu Birlikleri, Büyük Kaleciktepe'den Çiğiltepe'ye kadar onbeş kilometrelik
bir bölgede düşmanın


birinci hat mevzilerini ele geçird. 5. Süvari Kolordusu
düşman gerilerindeki ulaştırma kollarına başarılı taarruzlarda bulundu. 2. Ordu
da cephede tespit


görevini aksatmadan sürdürdü.





26 Ağustos günü Türk Ordusunun Büyük Taarruz'u, Genelkurmay
Başkanlığı'nca TBMM'ne bildirildi. Bu haber Meclis'i coşturdu ve heyecanlı
gösterilere vesile


oldu.





27 Ağustos Pazar sabahı gün ağarırken, Türk Ordusu bütün
cephelerde yeniden taarruza geçti. Bu taarruzlar çoğunlukla süngü hücumlarıyla
ve insan üstü çabalarla


gerçekleştirildi. 27 Ağustos saat 18:00'de, Afyon 8. Tümen
tarafından kurtarıldı. Afyon kurtuluşun şanlı ve şerefli müjdesi olmuştu.
Başkomutanlık karargahı


ile Batı Cephesi Komutanlığı karargahı Afyon'a taşındı.





28 Ağustos Pazartesi ve 29 Ağustos Salı günleri, başarılı geçen
taarruz harekatı ile düşmanın 5. Tümeninin çevrilmesi ile sonuçlandı. 29
Ağustos gecesi


durum değerlendirmesi yapan komutanlar, hemen harekete
geçerek muharebenin süratle sonuçlandırılmasını gerekli buldular. Düşmanın
çekilme yollarının kesilmesi


ve düşmanı çarpışmaya zorlayarak, tamamen teslim olmalarını
sağlama yolunda karar aldılar. Karar süratli ve düzenli bir şekilde
gerçekleştirildi. 30 Ağustos


1922 Çarşamba günü taarruz harekatı Türk Ordusunun kesin
zaferi ile sonuçlandı. Büyük Taarruz'un son safhası askeri tarihimize
Başkomutan Meydan Muharebesi


olarak geçmiştir.





30 Ağustos 1922 Başkomutan Meydan Muharebesi sonunda, düşman
ordusunun büyük kısmı dört taraftan sarılarak, Dumlupınar'da Gazi Mustafa Kemal
Paşa'nın ateş


hatları arasında bizzat idare ettiği savaşta tamamen yok
edilmiş veya esir edilmişti. Böylece tasarlanan kesin sonuç beş gün içinde elde
edilmiş ve hazırlanan


plan tam başarı ile uygulanmıştı. 30 Ağustos 1922'nin gurur
verici zaferi ile Mustafa Kemal, kaçabilen düşmanın takip edilmesini ve üç
koldan Ege'ye doğru


ilerlemesini uygun buldu. "Ordular ilk hedefiniz
Akdeniz'dir. İleri" diyerek, tarihi emrini 1 Eylül 1922'de verdi.
Yunanlılar, İzmir'e doğru kaçmaktaydı.


Başta Yunan Ordusu Başkomutanı Trikopis olmak üzere çok
sayıda esir ele geçirilmişti.





Ordumuz bu muharebede, on beş günde 400 kilometre
katederek, 9 Eylül 1922 sabahı İzmir'e girdi. Sabuncu Bel'den geçen 2. Süvari
Tümeni, Mersinli yolu ile


İzmir'e doğru akarken, bunun solunda 1. Tümen de Kadife
Kale'ye doğru yürüyordu. Bu Tümenin 2. Alayı Tuzluoğlu Fabrikası'ndan geçerek
Kordonboyu'na ulaştı.


Yüzbaşı Şeref Bey Hükümet Konağına, 5. Süvari Tümenimizin
öncüsü Yüzbaşı Zeki Bey Kumandanlık dairesine, 4. Alay Komutanı Reşat Bey de
Kadife Kale'ye bayrağımızı


çektiler.





İzmir'de askerlerimiz coşku içinde karşılandılar ve çiçek
yağmuruna tutuldular. Süvarilerimizin Kordon boyundan geçişi çok görkemli idi.
Kurtuluş zaferinin


Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, İzmir'in kurtuluşunu
Belkahve'den seyretti. Türk Ordusunun, 400 kilometrelik bir mesafeyi savaşarak
katedip İzmir'e


ulaşması içerde ve dışarda hayret ve takdir uyandırdı.





Büyük Türk zaferi karşısında endişeye düşen ve o anda da
İstanbul ve Çanakkale Boğazlarını işgal altında bulunduran İtilaf Devletleri,
savaşı durdurmayı


ve Türklerin haklı isteklerini yerine getirmeyi kendi
çıkarlarına uygun buldular. Lord Kinross'a göre,"İngiltere, ciddi bir
krizle karşı karşıya bulunduğunu


anlamaya başlıyor. Halk, Türklerle yeni bir savaştan
korkuyordu". 11 Ekim 1922'de imzalanan Mudanya Ateşkes Antlaşması'yla,
silahlı çatışma durdurulduğu


gibi, Edirne dahil Trakya'nın da Türkiye'ye bırakılacağı ve
bir ay içerisinde Yunanlılar tarafından boşaltılacağı kabul edildi. Anadolu'da
Yunan politikasını


yürüten İngiltere Başbakanı Lloyd George, bu gelişmeler
üzerine istifa etti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.guvenlipaylasim.eniyiforum.org
 
savaşlar ve zaferler
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
GÜVENLİ PAYLAŞIM FORUM :: EĞİTİM :: LİSE EĞİTİMİ-
Buraya geçin: